28 Aralık 2007 Cuma

Sürüngenler

İlk sürüngenler ne zaman yaşamıştır?Bilinen en eski sürüngen, 290 milyon yıl önce Kanada'da yaşamıştır. En büyük sürüngenGünümüzde yaşayan en büyük sürüngen bir cins tuzlu su timsahıdır. Boyu 3.5-4 m. arasındadır. 1823 yılında Filipinler'de öldürülen bir tuzlu su timsahının boyunun 8 m. ve ağırlığının da 2 ton olduğu söylenmektedir. En büyük kertenkeleKomodo ejderhası, 3 m.'lik boyu ve 140 kg.'lık ağırlığıyla yeryüzünün en büyük kertenkelesidir. En büyük su kaplumbağasıDeri sırtlı kaplumbağanın boyu yaklaşık olarak 2 m., ağırlığı ise 360 kg.'dır. Fakat, 1961 yılında Kaliforniya kıyılarında 858 kg. ağırlıkta, deri sırtlı bir kaplumbağaya da rastlanmıştır. En büyük kara kaplumbağası kaç kilodur?1847'de Hint Okyanusundaki Aldabra Adası'nda 405 kg. ağırlığında bir kara kaplumbağası yakalanmıştır. En uzun yılanGüney Amerika'da yaşayan anakondalar, genellikle 6 m. boyundadır. Anakondalara yakıştırılan 9 m. boy, büyük bir olasılıkla abartılmış bir ölçüdür. Çünkü yılanların boyları genellikle abartılarak söylenir. En uzun ömürlü kaplumbağa kaç yaşında ölmüştür?1766 yılında Mauritius Adası'nda bulunan bir erkek kara kaplumbağası 1918 yılında kaza sonucu öldüğünde yaşı 152'ydi. En hızlı yüzen dört ayaklı hayvanBüyük Okyanus'ta yaşayan deri sırtlı kaplumbağa saatte 35 km. (22 mil) hızla yüzebilir. Bir timsah en fazla kaç kilometre yüzebilir?4,5 m.'lik bir deniz timsahı, Solomon Adaları'ndan Kuzey Fiji Adaları'na kadar 960 km (600 mil) boyunca açık denizde yüzmüştür. En öldürücü zehirli kara yılanıGüney Avusturalya'da yaşayan kaplan yılanı, 118 koyunu öldürecek kadar zehir taşır. Bir yılan tarafından yutulan en büyük hayvan nedir?1955 yılında 5 m.'lik Afrika kaya pitonu, 57 kg.'lık bir antilopu yutmuştur. İlk kurbağagiller ne zaman yaşamıştır?Bilinen en eski kurbağagiller, 300 milyon yıl önce Grönland'da yaşamış olan Ichthyostega'lardır. En büyük kurbağagilÇin'de yaşayan dev semender, 1 m. boyunda ve 13 kg. ağırlığındadır. Bunların en büyüğü 50 yıl önce Güney Çin'de yakalanan 1,5 m. boyundaki bir semenderdir. En küçük kurbağagilEn küçük kurbağagil, Küba'da yaşayan ok zehiri kurbağasıdır. En büyükleri 8,5-12,5 mm. boyunda olurlar. En uzun yaşayan kurbağagilBir erkek Japon dev semenderi, Amsterdam Hayvanat Bahçesi'nin akvaryumunda 55 yıl yaşamıştır. En uzun havada kalan kurbağaMalaya, Saravak ve Borneo'da yaşayan süzümlen kurbağa, aralarında 30 m. uzaklık bulunan bir ağaçtan diğer bir ağaca havada süzülerek gidebilir. En zehirli kurbağaDünyanın en zehirli hayvanı Kolombiya ve Güney Amerika'da yaşayan kokoi ok zehiri kurbağasıdır. Bunun zehirinden yalnızca 0,0001 gramının bir insanı öldürebileceği saptanmıştır. Sürüngenler çevrelerini nasıl görür?Sürüngenlerin çoğu besinlerini gözleriyle bulurlar. Sürüngenlerin pek çoğu renkleri görebilir. Bu onlara böcek ve diğer hayvanları görmede yardım eder. Bazı sürüngenler renkleri ile karşı cinse kur yaparlarEn büyük sinekDünyanın en büyük sineği, Güney Amerika’da yaşar. Bu sineğin kanat uçları arasındaki uzaklık 6,5 cm.’dir. En büyük kelebekDünyanın en büyük kelebeği, Pasifik Okyanusu’ndaki Solomon adalarında yaşar. Kanat uçları arası 30 cm.’dir.En küçük kelebekDünyanın en küçük kelebeği, Güney Afrika’da yaşayan bir cins mavi kelebektir. Bu kelebeğin kanatlarının iki ucu arasındaki uzaklık 1 cm.’dir. Deniz böceklerini tanıyor musunuz?Bazı böcekler deniz kenarında, tuzlu suyun içinde veya üstünde yaşarlar. Su yüzünde yürüyen yarımkanatlılarla akraba olan bu böcekler, genellikle kıyılardan yüzlerce mil uzakta suyun üstünde yürürler. Ölmüş ve suyun üzerinde yüzen deniz hayvanları ile beslenirler. Bu böceklerin üstüne düşecek tek bir su damlası bile onları ıslatıp boğulmalarına yol açabilir. Denizde fırtına olduğu zaman böceklerin ne yaptığını kimse bilememektedirEn ağır böcekDünyanın en ağır böceği, Tropikal Afrika’da yaşayan golyat böceğidir. Boyu ortalama 15 cm.’dir ve ağırlığı 98 gramdırEn uzun ömürlü böcekEn uzun yaşayan böcek, kraliçe termittir. Bu böceklerin 50 yıl yaşadıkları bilinmektedir. Bunun yanında bazı bilimadamları, onların 100 yıl kadar yaşayabileceklerine inanmaktadır. En büyük kertenkeleKomodo ejderhası, 3 m.’lik boyu ve 140 kg.’lık ağırlığıyla yeryüzünün en büyük kertenkelesidir. En büyük su kaplumbağasıDeri sırtlı kaplumbağanın boyu yaklaşık olarak 2 m., ağırlığı ise 360 kg.’dır. Fakat, 1961 yılında Kaliforniya kıyılarında 858 kg. ağırlıkta, deri sırtlı bir kaplumbağaya da rastlanmıştır. En büyük kara kaplumbağası kaç kilodur?1847′de Hint Okyanusundaki Aldabra Adası’nda 405 kg. ağırlığında bir kara kaplumbağası yakalanmıştır. En uzun yılanGüney Amerika’da yaşayan anakondalar, genellikle 6 m. boyundadır. Anakondalara yakıştırılan 9 m. boy, büyük bir olasılıkla abartılmış bir ölçüdür. Çünkü yılanların boyları genellikle abartılarak söylenir. En uzun ömürlü kaplumbağa kaç yaşında ölmüştür?1766 yılında Mauritius Adası’nda bulunan bir erkek kara kaplumbağası 1918 yılında kaza sonucu öldüğünde yaşı 152′ydi. En hızlı yüzen dört ayaklı hayvanBüyük Okyanus’ta yaşayan deri sırtlı kaplumbağa saatte 35 km. (22 mil) hızla yüzebilir. Bir timsah en fazla kaç kilometre yüzebilir?4,5 m.’lik bir deniz timsahı, Solomon Adaları’ndan Kuzey Fiji Adaları’na kadar 960 km (600 mil) boyunca açık denizde yüzmüştür. En öldürücü zehirli kara yılanıGüney Avusturalya’da yaşayan kaplan yılanı, 118 koyunu öldürecek kadar zehir taşır. Bir yılan tarafından yutulan en büyük hayvan nedir?1955 yılında 5 m.’lik Afrika kaya pitonu, 57 kg.’lık bir antilopu yutmuştur. İlk kurbağagiller ne zaman yaşamıştır?Bilinen en eski kurbağagiller, 300 milyon yıl önce Grönland’da yaşamış olan Ichthyostega’lardır. En büyük kurbağagilÇin’de yaşayan dev semender, 1 m. boyunda ve 13 kg. ağırlığındadır. Bunların en büyüğü 50 yıl önce Güney Çin’de yakalanan 1,5 m. boyundaki bir semenderdir. En küçük kurbağagilEn küçük kurbağagil, Küba’da yaşayan ok zehiri kurbağasıdır. En büyükleri 8,5-12,5 mm. boyunda olurlar. En uzun yaşayan kurbağagilBir erkek Japon dev semenderi, Amsterdam Hayvanat Bahçesi’nin akvaryumunda 55 yıl yaşamıştır. En uzun havada kalan kurbağaMalaya, Saravak ve Borneo’da yaşayan süzümlen kurbağa, aralarında 30 m. uzaklık bulunan bir ağaçtan diğer bir ağaca havada süzülerek gidebilir. En zehirli kurbağaDünyanın en zehirli hayvanı Kolombiya ve Güney Amerika’da yaşayan kokoi ok zehiri kurbağasıdır. Bunun zehirinden yalnızca 0,0001 gramının bir insanı öldürebileceği saptanmıştır.Dünyanın en hızlı uçan böceğiDünyanın en hızlı uçan böceğinin, bir tabanid (at sineğine yakın bir tür) olan ‘Hybomitra hinei wrighti’ olduğu ve saatte 145 km hızla uçabildiği ölçüldü. (Not: Bu bilgi sayın Nedret Güneri tarafından güncellenmiştir.)Böcek çeşitleriGünümüzde bir milyon tip böcek yaşamaktadır. Bunların bazıları çok küçüktür ve ancak büyüteçle görülebilir. Boyları 6-7 cm.’yi bulan büyük böcekler de vardır. Bazı böceklerin vücutları ince uzun, bazılarınınki kısa ve yuvarlaktır.Böcekler nasıl beslenir?Böceklerin yemediği hayvan ya da bitki yoktur. Mantar ve tütün yiyen böceklerin yanında, kumaş ve odun yiyenler de vardır. Birçoğu, bitkilerden bitkiözü yiyip, hayvanlardan kan emer.Böceklerin kaç tane gözü vardır?Böceklerdeki görme, koklama, tatma, işitme ve dokunma duyuları insanlardakine benzemez. Böceklerin iki çeşit gözleri vardır. Birçok minik gözden ya da fasetlerden oluşmuş bir çift petek göz ve çoğunda üç tane basit göz bulunur. Basit gözler başın tepesindedir ve osel adını alır.Böcekler nasıl koku alır?Böcekler, duyargaları ile koku alır. Bir böceğin duyargaları ne kadar büyükse o kadar iyi koku alır. Güvelerin tüylü duyargaları, böcekler içinde en iyi koku alan duyargalardır. Böcekler nasıl işitir?Hiçbir böceğin başında kulakları yoktur. Bazı böcekler hiçbir şey işitmez. Bunlar, havadaki ya da yerdeki titreşimleri hisedebilir. Sesleri işitebilen böceklerin sayısı azdır. Çekirgelerin kulakları bacaklarında ya da karınlarının kenarındadır. Böceklerin dokunma duyusu nasıl çalışır?Dokunma duyusu, bütün hayvanlarda vardır. Böceklerin vücutlarının çeşitli yerlerinde tüyler ve kıllar bulunur. Bunlar, bir çeşit duyu organıdır. Her bir kılın dibinde bir, iki veya üç sinir hücresi bulunur. Bu sinir hücreleri çok ince sinirlerle ana sinir şeridine bağlıdır. Kıllara dokunan bir cisim ya da kılların rüzgârla oynatılması, ana sinir şeridine bir haber şeklinde ulaşır ve böcek uyarılır

Kuşlar

Kuş nedir?
Yeryüzünde 100 milyardan fazla kuşun yaşadığı tahmin edilmektedir. Bunlar değişik davranış ve görüntüsü olan 8000'i aşkın türe ayrılır.
Baykuş ve Atmaca yırtıcı kuşlardır; ancak biri gece diğeri gündüz avlanır. Göz kamaştırıcı bir kuş olan İbibik'in aksine Bülbül, sade görünüşlüdür ama ötüşü güzeldir.
Gugukkuşu başka tür kuşların yuvalarına yumurtalar, çıkan yavruları da yuvanın asıl sahipleri besler. Başka kuşlar; örneğin kazlar iyi birer ana-babadır; yavrularını aylarca gözetirler.
Karasağan gibi bazı bazı kuşlar iyi uçucudurlar; oysa Mezgeldek gibiler koşmada, Küçük batağan gibiler yüzme ve dalmada ustalaşmışladır.
Kusların Temel özellikleri
Kuş tüyü, birbirinin içine girmiş küçük parçalardan oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir. Tüylerin sağlıklı olması, kuşun bunları gagasıyla düzenli olarak taramasına bağlıdır.
Canlılar dünyasında sadece kuşların tüyü vardır. En dıştaki tüyler uçmaya yarar ve gövdenin ıslanmasına engel olur. Daha içtekiler ise vücudu sıcak tutar.
Kuşların uçarken gösterdikleri çeviklik ve hız, kanat biçimlerine göre değişir. Hızlı uçuşlar için uzun ve sivri kanatlar gerekirken havada uzun süre kalabilmek için geniş olanlar yararlıdır.
Kuşlar çiftleşmeden önce birbirlerine kur yaparlar. Leyleklerin gagalarını takırdatmaları buna güzel bir örnektir.


KUŞLAR
Kuşların İlginç Dünyası
Yeryüzünde 100 milyardan fazla kuşun yaşadığı tahmin edilmektedir. Bunlar değişik davranış ve görüntüsü olan 8000'i aşkın türe ayrılır.
Baykuş ve Atmaca yırtıcı kuşlardır; ancak biri gece diğeri gündüz avlanır. Göz kamaştırıcı bir kuş olan İbibik'in aksine Bülbül, sade görünüşlüdür ama ötüşü güzeldir.
Gugukkuşu başka tür kuşların yuvalarına yumurtalar, çıkan yavruları da yuvanın asıl sahipleri besler. Başka kuşlar; örneğin kazlar iyi birer ana-babadır; yavrularını aylarca gözetirler.
Karasağan gibi bazı bazı kuşlar iyi uçucudurlar; oysa Mezgeldek gibiler koşmada, Küçük batağan gibiler yüzme ve dalmada ustalaşmışladır.
Kuşların Temel Özellikleri
Kuş tüyü, birbirinin içine girmiş küçük parçalardan oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir. Tüylerin sağlıklı olması, kuşun bunları gagasıyla düzenli olarak taramasına bağlıdır.
Canlılar dünyasında sadece kuşların tüyü vardır. En dıştaki tüyler uçmaya yarar ve gövdenin ıslanmasına engel olur. Daha içtekiler ise vücudu sıcak tutar.
Kuşların uçarken gösterdikleri çeviklik ve hız, kanat biçimlerine göre değişir. Hızlı uçuşlar için uzun ve sivri kanatlar gerekirken havada uzun süre kalabilmek için geniş olanlar yararlıdır.
Kuşlar çiftleşmeden önce birbirlerine kur yaparlar. Leyleklerin gagalarını takırdatmaları buna güzel bir örnektir.
Yeni doğan yavrular genellikle çıplak ve tüysüzdür. Tüyler çıkıp da uçma öğrenilene kadar ana ve babalar yavruları yuvada besler.
Bazı kuşların yuvaları karmaşık bir yapı özelliği gösterirken, kimi kuşlar hiç yuva yapmaz. bazı sukuşları yumurtalarını kumsallardaki çakılların üzerine bırakır. Dişi, tüm yumurtalarını yumurtlayınca, üzerlerine oturarak kuluçkaya yatar; böylece yumurtaları sıcak kalır ve civcivleri gelişebilir.
Kuşların Çevreye Uyumu
Bütün Kuşlar en iyi yararlanabilecekleri şekilde çevreleirne uyum gösterirler. Özellikle gaga ve pençeleri bu uyumun iyi birer göstergesidir.
Sağanlar zamanlarının çoğunu havada geçirirler. Uzun kanatları ve kısa bacakları vardır. Küçük, kısa gagalarıyla uçan böcekleri yakalarlar.
Ağaçkakanlar ağaçlardaki böcekleri bulmak için kuvvetli gagalarını keski gibi kullanırlar. Önce iki, arkada iki parmak olacak şekilde gelişen pençeleri de ağaç gövdelerine tutunmalarına yarar.
Florya'nın tohum yemeye uygun gagası kısa ve kalındır. bütün öteki tüneyen kuşlar gibi ayakları konduğu dalı kendiliğinden sıkıca kavrar, böylece rüzgarda ya da uyurken aşağıya düşmez.
Ördekler perdeli ayaklarıyla yüzer ve beslenmek için dalarlar. Çulluklar ise ince gagalarını çamurlara daldırıp besin ararlar.
Yırtıcı kuşların pençelerinde, avlarını yakalayıp taşıyabilecekleri kanca gibi tırnaklar vardır. Gagaları da etleri koparabilecek kadar güçlüdür
Yeni doğan yavrular genellikle çıplak ve tüysüzdür. Tüyler çıkıp da uçma öğrenilene kadar ana ve babalar yavruları yuvada besler.
Bazı kuşların yuvaları karmaşık bir yapı özelliği gösterirken, kimi kuşlar hiç yuva yapmaz. bazı sukuşları yumurtalarını kumsallardaki çakılların üzerine bırakır. Dişi, tüm yumurtalarını yumurtlayınca, üzerlerine oturarak kuluçkaya yatar; böylece yumurtaları sıcak kalır ve civcivleri gelişebilir
Kuşların Göçü
Bazı kuşlar sonbaharda, çevre koşullarının mevsimlik değişimleirne uyum sağlamak için daha bol besin bulabilecekleri ılıman bölgelere doğru yola çıkarlar. türkiye bazı önemli göç yollarının yer aldığı bir ülkedir.
Kırlangıçlar Güney Afrika'dan dönüşlerinde eski yuvalarını bularak tekrar kullanırlar.
Turna gibi bazı kuşlar göç ederken düzenli, genellikle "V" şeklinde göç katarları oluştururlar.
Bilim adamları, kuşların yönlerini nasıl böylesine doğru saptayarak göç ettiklerini araştırmaktadır. kuşların yön bulmak için güneşi, ayı ve yıldızları kullandıkları bilinmekte, ayrıca dünyanın manyetik alanına karşı da duyarlı oldukları sanılmaktadır.
Göç, kuşlar için tehlikeli bir olaydır. kuvvetli rüzgarlar onları yollarından saptırır, sis yön bulmalarını güçleştirir, şiddetli kar ise kuşların soğuğa yenik düşmelerine yol açar
Kuşların Doğadaki Yeri
Kuşların doğadaki dengenin korunmasına büyük önemi vardır. Örneğin yırtıcı kuşlar fare, tavşan gibi kemirgen hayvanları avlayarak çoğalmalarına ve ekinlere zarar vermeleirne engel olurlar. Pek çok böcekçil kuş da (Sinekkapan, Kırlangıç vb.) böceklerin aşırı çoğalmalarını önler.
İnsanın beslenmesinde önemli bir yeri olan tavuk, anavatanı Güneydoğu asya olan Kırmız Orman tavuğu'ndan türemiştir.
Tohum ve meyvelerle beslenen kuşlar, yedikleri bitki tohumlarını uzak yerlerde, dışkılarıyla birlikte atarak bitkilerin çoğalmalarına ve yayılmalarına neden olurlar.
Kuşlar ayrıca çevremize çeşitliklik ve güzellik katar; şair, fotoğrafçı, müzisyen ve diğer sanatçılara esin kaynağı olarak, bilim adamlarına da doğanın sırlarını çözmeye yardımcı canlılar olarak faydalıdırlar.

Köpekler Nedir?

Görünüş ve büyüklükleri farklı, yüzden fazla evcil ırkı vardır. Başı az çok uzun, üst çenede üç, alt çenede dört kesici dişi bulunur. Ön ayakları beş, arka ayakları dört parmaklıdır. Tırnakları, kedi gibi çekilebilme özelliğinden mahrumdur. Parmakları üstünde koşar ve iyi yüzer. Saatte 50 km hızla yol alır. Gündüz ve gece faaldir. Koku alma ve işitme duyuları keskindir. Zeki olduklarından kolayca terbiye edilebilirler. Sahibine bağlılığı ile ün yapmıştır.Erkek köpekler arka bacaklarından birini kaldırarak idrar bırakırlar. Ağaç kökü, kaya gibi yerlere kokulu olan idrarlarını yaparak, bölgelerinin sınırlarını çizerler. Her köpek komşu köpeklerin kokulu işaretlerini tanır ve bölgelerine girmekten çekinir. Beş ayda bir eşleşirler. 63 günlük bir gebelik devresinden sonra, dişi, gözleri kapalı ve 6-8 yavru doğurur. İki hafta sonunda gözleri açılarak işitmeye başlarlar. Altı hafta süt emerler. 6-12 haftalıkken eğitilmelidirler. Aksi takdirde insanlardan çekingen olurlar. On aylık olunca erginleşir, 15-20 yıl kadar yaşarlar.Köpeklerde hemen hemen hiç ter bezi yoktur. Dolayısı ile hiç terlemezler. Yalnız sıcak zamanlarda dillerini ağızlarından sarkıtarak hararetlerini dışarı atarak serinlerler.

Kedi Türleri

abyssinian , american curl , american shorthair , ankara kedisi (angora) , american bobtail , american kuola , american wirehair , australian mist , balinese , birman , brazilian shorthair , burmese , bengal , bombay , british shorthair , californian spangled , chinchilla , cornish rex , chartreux , colorpoint shorthair , cymirc , devon rex , egyptian maular , european burmese , exotic shorthair , havana brown , honey bear , himalyan , iren kedisi (persian) , japon bobtail , ja vanase , javanese , kashmir , korat , laperm , maine coon , mavi rus , munchkin , manx , mojave spotted , nebelung , norwegian forest , ocicat , oriental shorthair , oriental longhair , pixie bob , roga muffin , ragdoll , savannah , selkirk rex , singapura , snowshoe , somali , scottish fold , sibirya kedisi , siyam kedisi , sokoke , sphynx , tekir kedi , tiffanie , tonkinese , van kedisi , vaşak , york chocolate

Evcik kedilerin tarihi

Dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir kedi melezleşecektir. Bu, onların ortak bir atanın soyundan gelen tek bir tür olduğu anlamına gelir. Bu ata büyük bir olasılıkla Afrika Vahşi Kedisi' (sağda)dir. Bu kıvrak, seyrek çizgili bir kedidir ve renk olarak evcil tekir kediye benzer.Kedinin evcilleştirilmesi Antik Mısır'da o bölgenin insanlarının Nil'in kenarına yerleşmesi ve toprağı işlemesiyle başladı. Mısır antik dünyanın tahıl yetiştiren en büyük alanı oldu. Hasat edilen ürünleri saklamak üzere devasa tahıl ambarları inşa edildi. Tabi ki bu durum fareleri, sıçanları ve diğer haşaratı kendine çekti, dolayısıyla da vahşi kedileri... İnsanlar, kedilerin, farelerle başetmeleri maksadıyla kediyi teşvik etmeye başladılar. Kediler, kemirgen populasyonunu kontrol etmede çiftçilere çok yardımcı oluyorlardı. Belli bir süreç sonunda vahşi kediler, yaklaşılabilir, nazlı ve nihayetinde bakılabilir hayvanlar oldular. Kediler kendilerine olan ilgiyi, sevgileri ve bağlılıklarıyla ödüllendirdiler. Bastet (Bast) Antik Mısırlılar, Tanrılar Tanrısı Ra ve Isis'in kızı kedi tanrı Bastet'e taparlardı. Bastet önceleri aslan başlı olarak ortaya çıkmış, daha sonraları kedi kafasına sahip olmuştur. Bast olarak da isimlendirilen tanrı, aşkın, doğurganlığın ve ayın tanrısıydı. Pek çok heykel bu tanrıya dik durmuş ayaklarının dibinde beş yavru kedi oynarken elinde de herşeyi gören kutsal gözün muskasını tutarken resmeder. O dönemin kadınları Bast'ı tasvir eden utchat amuleti taşıyarak onun gibi hamile kalmayı dilerlerdi. Kedilerin doğruluğu arayan güçleri olduğuna ve yaşam sonrasını görebildiklerine inanılırdı. Bu yüzden Bast bazen Doğruluk Leydi'si diye isimlendirilir ve mumyalama seremonilerinde ölüm sonrası yaşamın garantisi olarak kullanılırdı. Zaman içerisinde Mısırlılar kediye tapmaya başladılar. Rahipler, bir kediyi kasdi veya kazara öldürmenin cezasının ölüm olacağını beyan ettiler. Persler, Mısırlılarla olan savaşlarında, Mısırlıların kedilerini yücelttiklerini bildiklerinden canlı kedileri siper olarak kullandılar. Mısırlılar kedilerinin ölümleri üzerine derin bir yasa girdiler ve elemlerinin bir işareti olarak kaşlarını açtılar. Kediler ölümlerinden sonra mumyalandı ve kutsal yeraltı mezarlarında saklandı. Binlerce mumyalanmış kedi Mısır'da yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Antik Mısır'daki bu periyodu anlatan duvar resimleri ve diğer tasvirler kedilere küpe, kolye gibi mücevherlerle tapınıldığını gösterir. Kedinin kuyruğu her zaman düzgünce hayvanın sağ tarafına kıvrılır, bu da Mısır hiyelogrif hayvanlarının yüzün sağa dönük olarak resmetme geleneğini yansıtır. Kedileri besleme ve bakma geleneği zamanla Mısır'dan Orta Doğu ülkelerine sıçradı. Önce Hindistan ve bugünkü İran, daha sonra Çin ve Japonya, Yunanistan ve İtalya. Bu kültürlerin de kedilere çok büyük ilgi ve saygıyla bakmalarına rağmen, kedi hiçbir zaman Mısır'daki gibi tanrılık derecesine ulaşamadı. İnsanların ürettikleri vazo, metal para ve heykel gibi şeyler kedinin görünüşünü tasvir etti. Maalesef Ortaçağ boyunca kediler, istenmeyen gruplarla özdeşleştirildi. Orta Doğu'da çeşitli dinlerde tanrılaştırılan ve sevilen kedi ailesi, diğerlerinin gözünde şeytan haline geldi. Dini bağnazlar kediyi şeytani bir varlığa dönüştürdüler. Kedilerin, zehirleyici dişleri ve enfeksiyonlu nefesi olan ürkütücü güçlere sahip hayvanlar olduğu dedikoduları yayıldı. Bu dedikodulara onların gece yapılan alışkanlıkları, bağımsızlıkları ve genellikle erotik davranışları eklendi. Pek çok insan kedilerden korkar hale geldi.Kedilerin cadılara benzediğine inanıldı ve yine pek çok kişi cadıların kara kedi formuna girip geceleri sessizce dolaşarak, kendisini mağdur etmiş insanlardan intikam almayı arzuladığına inandı. Dedikodular büyüdükçe kedi mezhepleri şekillendi.İskandinav kökenli tanrı Freya'ya (Solda- Kahire Müzesi) tapınılması kediye yönelik dinsel ayinleri içeriyordu. Hristiyanlık ona tapınmayı da yasakladı ve Freya bir şeytan, kedi ise şeytanın görünüşü haline getirildi. Bu yüzden de kedilere işkence ve zulüm edilmeye başlandı. Bu periyotta, yüzlerce, binlerce kediye eziyet edildi, kediler kazıklara bağlanarak yakıldı, asıldı veya görüldüğü yerde öldürüldü. Kedi populasyonu %90 azaldı.Biz kediseverler yine de şanslıyız ki, siyah ölüm diye isimlendirilen periyotta kedilere zulüm etme bitti. Kedi populasyonu arttı ve onlar veba taşıyan fareleri öldürmeye başladılar. Fare öldüren kedi sayısındaki ani artışla kediler üzerindeki olumsuz imaj zinciri kırıldı ve ayrıca vebanın bittiğine inanıldı. Onların kıymetini anlayınca, insanoğlu kedigillere zulüm etmeye son verdi. Zaman geçtikçe kediler geliştiler ve evrim geçirerek bugün bildiğimiz pek çok tür ve renk çeşitliliğine sahip oldular. Orijinal Kedi Bugünkü kedi türleri arasında özellikle iki tanesi büyük olasılıkla orijinal evcil kedinin köklerini taşımaktadır. Bunlar Mısır Mau'su (solda) ve Habeş (Abyssinian)'(sağda)dir. İkisi de gerek kafa biçimleriyle, gerekse vücut yapılarıyla Antik Mısır Tapınaklarının duvar resimlerinde görülen Afrika Vahşi Kedisini andırırlar. Kedi Kelimesinin Kökeni Kedinin Mısır ve Kuzey Afrika'da ortaya çıkmasının kanıtı başlıbaşına isminin kendisidir. Kedi kelimesi ilk kulanımı Kuzey Afrika'daki yerli kabilelerde görülen Arapça kelime 'quttah' kelimesidir. Kedi kelimesi neredeyse tüm Avrupa ülkelerinde birbirine benzer varyasyonlarda kullanılır. İngilizlerin kedileri 'puss' veya 'pussy' olarak da adlandırmaları Mısır'da kedi tanrısı olan Pasht'in bir varyasyonudur. Kedi Türkçe'deki genel kullanımdır ve İngilizce'deki 'kitty' kelimesi buradan gelir.

Kediler

Soğuk kış günlerinde bir soba önüne teklifsizce yatarak mışıl mışıl uyuyan bir kedi, sakin mırıltılarıyla insan gönlüne rahatlık verir. Yalnızlığınızı, onun varlığı, çekingen miyavlaması, yalvaran sürünüşleriyle unutuverirsiniz.Nankör ve vefasız olarak tanınsa da (ki değil!) o, dostlarınız arasında yine de bir dostunuz, hem de dilsiz olduğu için zararsız, düşünemediği için de tehlikesiz bir dostunuzdur!Tavuklar kadar yararlı, köpekler kadar vefalı olmasalar da, yumuşacık tüyleri, sevimli yüzleri, yumuk yapıları ve türlü oyunlarıyla evlerimize sokulan kediler, yuvalarımızın en doyulmaz eğlencesi, süsü, zevki olmuşlardır.Bazı kimseler, tüylerini döktükleri, pek nadir olarak ortalığı kirlettiklerini ileri sürerek, eve kedi sokmaktan çekinirler. Oysa iyi ve düzenli bakım, fırçalama ve tarama kedilerde kılların şuraya buraya dökülmesini geniş ölçüde azaltır. Küçük yaşlarındayken iyi terbiye edilen kediler de, kendilerine gösterilen yerlerden başka tarafları kirletmeyecek kadar ince ruhlu, nazik ve zarif tabiatlı olurlar.Kedide, öbür evcil hayvanlarda görülmeyen bir güzellik ve gösterişsiz bir güç vardır. Ev kedisi bağımsızlığa düşkünlüğü ve kayıtsız davranışlarıyla, kediseverleri kendilerine hayran bırakır.Bütün kediler tek bir türden gelir; bununla birlikte, bu türün içinde birçok ırk vardır. Genel olarak kediler iki büyük öbeğe ayrılır; uzun tüylü kediler ve kısa tüylü kediler. Genel ayırıcı nitelikleri ve gövde yapısıKedinin ayırıcı niteliklerinden belki de en belirgini, binlerce yıldan bu yana evcilleştirilmiş olmasına karşın, bağımsızlığını korumayı başarmış olmasıdır.Kedilerin kendine özgü bir dili vardır. Bir kedi mırıldandığı zaman, mutlu demektir. Kediler yalnızca insanlara miyavlar, başka kedilere miyavlamazlar. Ayrıca tükürür, tıslar, homurdanır, bağırırlar ve bunu hem insanlara, hem başka kedilere hem de düşmana karşı yaparlar. Yüzleri son derece anlamlıdır; öfke, acı, korku ve mutluluk duygularını belirtebilir. Öne doğru dikilmiş kulaklar öfkenin belirtisidir.Evcil ve yabanıl kediler arasındaki benzerlikler, dış görünüşten öteye gider: Tümü aynı biçimde, tabanlarına değil de parmak uçlarına basarak yürürler; çok hızlı gidebilirler; aşağı yukarı tümü çok iyi tırmanır ve atlar. Kedi, çok ihtiyatlı bir hayvandır; ama tehlikeyle karşı karşıya geldiğinde kaçmaz; olduğu yerde kalarak, daha büyük görünmek için sırtını kamburlaştırır, dikilir, bir anlamda kafa tutar.Kedinin gövdesi son derece esnek, zarif, çabuktur ve peşine düştüğü avı avlamakta son derece etkilidir. En güçlü kaslar sırtta, arka bacaklarda, boyunda ve omuzlarda bulunur. Belkemiğinin omurları birbirine bağlayan bağlarla değil, kaslarla bağlı olduğundan, hayvana büyük esneklik kazandırır. Göğüs kemiği uzamıştır ve omuz ekleminin çok esnek olması, ön ayakların her yöne rahatça hareket etmesini sağlar. Bütün bu özellikler sayesinde kedi, çok çevik bir hayvandır.TırnaklarKedinin tırnakları kıvrık ve çok sivri, avını yakalamaya çok elverişlidir: İçeri çekilebilen tırnakları, normal olarak gizlidir ve ancak gerek duyulduğunda dışarı çıkarılır. Kedi, genel olarak, tırnakları içeri çekili ve çok sessiz yürüdüğü için, kurbanını gafil avlar. Kediler, ara sıra tırnaklarını sert yüzeylere sürterek, aşınan dış tabakları yenilerler. Genellikle ön ayaklarında beşer, arka ayaklarında dörder parmak vardır; ancak, altı ya da yedi parmaklı kedilerde görülmüştür. (Bu, kalıtımsal bir bozukluktur.)Dişler ve dilKediler, yaşam boyu iki kez diş çıkarırlar: Yirmi süt diş, yaklaşık altı aylıkken dökülüp, yerine otuz sürekli diş çıkar. Köpek dişleri çok uzun ve keskin olduğu için, kedi, kurbanına bunları saplayıp, onu öldürebilir.Kedinin dili, uzun, yassı ve pürtüklüdür. Böylece, bir kemiğin üstündeki etlerin tümünü yalayıp temizleyebilir. Dilini, beden temizliğinde de kullanır.TüylerKedinin gövdesinde tüysüz yerler yalnızca burun, ayağın alt kesimi anüs ve memelerdir. Tüyler mevsimliktir ve her ilkbaharda yenilenir. Kaşlarının üstünde ve yüzünün iki yanında, sert kıllardan oluşan sakalları vardır. Bunlar, dokunmaya karşı çok duyarlı oldukları için, kedinin yüzünü korumakta yararlı olurlar.GörmeGörme duyuları, en gelişmiş duyularıdır: Kediler, özgür yaşamlarında, daha çok geceleri avlanırlar; gözleri ağ tabakasının arkasında bulunan ve "tapetum" denilen bir yansıtıcı tabaka aracılığıyla, ağ tabakadan geçen ışık miktarını artırabilme yeteneğini taşır.Kedi, duran şeylere oranla, hareket halindeki şeyleri daha iyi görebilir. Özellikle uzaklık kestirmede çok ustadır ve bu yeti, yiyeceğini avlanma yoluyla sağlayan her hayvan için çok önemlidir. Kedilerin göz rengi değişik olabilir; öte yandan, kedilerin renk körü olduğu, yalnızca kurşuninin çeşitli tonlarını seçebildiği sanılır.DuymaKedinin işitme duyusu çok keskindir. İnsan kulağının duyabildiğinden çok daha yüksek frekanstaki sesleri rahatça işitir. Dış kulağın biçimi ve dik durması, hareketli olması, hayvanın her sesi yakalamasına olanak v

Kaplumbağalar

aplumbağalar, omurgalı (Verabralı) hayvanlardır. Hayvanlar aleminde; Sürüngenler sınıfında yer alırlar. Kaplumbağalar halkımız arasında TOSBAĞA olarak da isimlendirilmektedir. Genellikle kaplumbağalar yavaş hareket ettikleri ve sırtlarındaki kabuklarından dolayı, zaman zaman hikaye ve fıkralara konu olmuşlardır. Fakat tam tersine kaplumbağalar bilindiğinin aksine çok yavaş değil, oldukça hızlı hareket eden hayvanlardır. Çoğu insan, yılan, kertenkele, timsah gibi diğer sürüngenlerden korkmalarına karşın kaplumbağalara karşı sevgi ile yaklaşmaktadır. Özellikle; bu hayvanlar çocukların ilgisini çekmektedir. Bu sevgi son zamanlarda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de doğal ortamlarının dışında evlerde de yaygın bir şekilde kaplumbağa beslenmesini artırmıştır. Kaplumbağalar eski jeolojik zamandan beri yaşayan hayvanlar olup 200-300 milyon yıl öncesinden günümüze kadar nesillerini devam ettirmeyi başarmışlardır. Doğada meydana gelen tüm olumsuz değişmeler ki bunun başında çevre kirliliği gelmektedir. Çevre kirliliği diğer canlılar gibi, kaplumbağaların nesillerini de yok olma tehlikesi ile karşı karşıya getirmiştir. Ülkelerdeki bilinçsiz ve plansız şehirleşme, tarlaların ve ormanların azalması kara kaplumbağalarının yaşama ortamlarını ve yumurta bıraktıkları yerleri yok etmektedir. Bunu yanında orman yangınları da benzer, olumsuz etkiler yaratmaktadır. Evsel ve sanayi artıklarının arıtılmadan ırmak, göller ve denizlere akıtılması tatlı su ve deniz kaplumbağalarının ölümlerine yol açmaktadır. İnsan eliyle yaratılan bütün bu olumsuz koşullar bu hayvanlarında yaşamlarını olumsuz etkilemektedir. Yapılan araştırmalar evlerinde kaplumbağa besleyen insanların kaplumbağalar hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıklarını göstermiştir. Hayvanların doğaları, yapıları, bakımları, beslenme ve hastalıkları hakkında bilgi eksikliği tıpkı çevre kirliliği kadar, evlerde bakılan kaplumbağaların yaşamalarına zarar vermektedir. KAPLUMBAĞALARIN BİYOLOJİSİ Kaplumbağaların bilinen 200'den fazla çeşidi vardır. Yaşadıkları ortama göre 3 ayrı grupta toplanırlar. 1- Kara Kaplumbağaları 2-Tatlısu Kaplumbağaları 3-Deniz Kaplumbağaları Ülkemizde yaşayan Kaplumbağa Çeşitleri: Kara Kaplumbağaları : Testudo Graeca , Testudo Hermanni (Trakya Kaplumbağası) Tatlısu Kaplumbağaları: Emys Orbicularis (Benekli Kaplumbağa), Mauremys Caspica, Trionyx Euphraticus (Fırat Kaplumbağası), Trionyx Triunguis (Nil Kaplumbağası) Deniz Kaplumbağaları : Carreta Carreta, Chelonia Mydos KAPLUMBAĞALARIN MORFOLOJİLERİ Kaplumbağalar yaşadıkları ortama adapte olmuş ve ortam özelliklerine göre vucutlarında, dış görünüşlerinde bir takım değişiklikleri meydana gelmiştir. Genel olarak bütün kaplumbağaların baş, ön ve arka ayakları, kuyrukları ile arka bölümleri görünecek şekilde, deri ile devamlı vücutları üstten ve alttan kabuk (Bağa) tarafından örtülmüştür. Kabuk iskelet ve deriye ilişkilidir. Kabuk, derinin keratinize olmasıyla meydana gelmiştir. Bölümlü bir yapı gösteren kabuk, tabakalar halinde alttan yukarıya doğru büyüme göstermekte ve tabakalar halinde üst taraftan zaman zaman atılmaktadır. Hayvanlar başlarını, ayaklarını ve kuyruklarını çevreden gelen tehlikelere karşı yada dinlenme anında kabuğun içine çekilebilirler. Kabuk tatlı su kaplumbağalarında kara kaplumbağalarına benzemesine karşın, deniz kaplumbağalarında, sırt kabuğu yüzmeye daha uygun bir şekle dönüşmüş ve küçülmüştür. Bu nedenle deniz kaplumbağalarının başlarını ve ön ayaklarını kabuklarının içine şansları ortadan kalkmıştır. Kaplumbağaların çenelerinde diş yoktur. Kuşların gaga yapısına benzerlik göstermektedir. Dillerini fazla dışarı çıkaramazlar. Gözler parlak ve göz kapakları gelişmiştir. Kulak kepçeleri bulunmamaktadır. İki burun deliğine sahiptir. Kaplumbağalar istedikleri zaman başlarını vücutlarının içine doğru çekerler. Bunun için türlerine göre boyun S şeklinde kıvrılarak veya yana çevrilerek bu hareket sağlanır. Kabukları ortadan dışa doğru genişleyen bir çizgililik göstermektedir. Deri pullu bir yapıdadır. Pullar kuşların tüy yapısına benzerdir fakat kuşlardaki tüy özelliğini göstermez. Kabukları sırt omurları, kaburgalar ve kalça kemiği ile kaynaşmıştır. Boyun ve kuyruk omurları hareketlidir. KAPLUMBAĞALARIN MORFOLOJİLERİ Kaplumbağalar yaşadıkları ortama adapte olmuş ve ortam özelliklerine göre vucutlarında, dış görünüşlerinde bir takım değişiklikleri meydana gelmiştir. Genel olarak bütün kaplumbağaların baş, ön ve arka ayakları, kuyrukları ile arka bölümleri görünecek şekilde, deri ile devamlı vücutları üstten ve alttan kabuk (Bağa) tarafından örtülmüştür. Kabuk iskelet ve deriye ilişkilidir. Kabuk, derinin keratinize olmasıyla meydana gelmiştir. Bölümlü bir yapı gösteren kabuk, tabakalar halinde alttan yukarıya doğru büyüme göstermekte ve tabakalar halinde üst taraftan zaman zaman atılmaktadır. Hayvanlar başlarını, ayaklarını ve kuyruklarını çevreden gelen tehlikelere karşı yada dinlenme anında kabuğun içine çekilebilirler. Kabuk tatlı su kaplumbağalarında kara kaplumbağalarına benzemesine karşın, deniz kaplumbağalarında, sırt kabuğu yüzmeye daha uygun bir şekle dönüşmüş ve küçülmüştür. Bu nedenle deniz kaplumbağalarının başlarını ve ön ayaklarını kabuklarının içine şansları ortadan kalkmıştır. Kaplumbağaların çenelerinde diş yoktur. Kuşların gaga yapısına benzerlik göstermektedir. Dillerini fazla dışarı çıkaramazlar. Gözler parlak ve göz kapakları gelişmiştir. Kulak kepçeleri bulunmamaktadır. İki burun deliğine sahiptir. Kaplumbağalar istedikleri zaman başlarını vücutlarının içine doğru çekerler. Bunun için türlerine göre boyun S şeklinde kıvrılarak veya yana çevrilerek bu hareket sağlanır. Kabukları ortadan dışa doğru genişleyen bir çizgililik göstermektedir. Deri pullu bir yapıdadır. Pullar kuşların tüy yapısına benzerdir fakat kuşlardaki tüy özelliğini göstermez. Kabukları sırt omurları, kaburgalar ve kalça kemiği ile kaynaşmıştır. Boyun ve kuyruk omurları hareketlidir. KARAKAPLUMBAĞALARI Kara Kaplumbağaları dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşamaktadırlar. Dağlık, ormanlık hatta çöl olan bölgelerde bile kara kaplumbağalara rastlamak mümkündür. Kara kaplumbağalarının ayaklarında beş parmak bulunmaktadır. Yürümeye uygundur, ağaç v.b. yerlere tırmanma hareketi yapmaya uygun değildir. Kara kaplumbağaları 3-5 cm'den 1 metre boya kadar olan cinslere sahiptirler. TATLISU KAPLUMBAĞALARI Kaplumbağalar karadan su yaşamına geçen hayvanlardır. Tatlısu kaplumbağaları günlük yaşamalarını hem karada hemde sularda geçirirler. Tropikal ve suptropikal iklim bölgelerinde yaşarlar. Bu hayvanların yüzebilmeleri için parmakları arasında yarım perde şekillenmiştir ve su yaşamına adaptasyon göstermişlerdir. Yani bu değişiklikler kalıtsal olarak yavrulara geçmektedir. Ayaklarla birlikte sırt kabukları biraz daha küçülmüş ve uzamış, yüzmeye uygun bir duruma gelmiştir. Genel olarak evlerde tatlı su kaplumbağaları beslenmektedir. Bunların bakımlarının kolay olması ve 30-40 cm den daha fazla büyümedikleri için tercih edilmektedir. DENİZ KAPLUMBAĞALARI Deniz kaplumbağaları ise yalnızca çiftleşme zamanı karalara yaklaşırlar. Ancak yumurtlamak için deniz kıyılarına çıkarlar ve genel olarak hayatlarının tamamı denizlerde geçer. Bu yüzdendir ki ayaklarının yüzmeye uygun palet benzeri şekil değişikliğine uğradığı görülmektedir. Tırnaklardan bir veya iki tanesi kalmıştır. Kabukları ise kayık benzeri uzun bir şekil almış baş ve ön ayakların bulunduğu yerden kabuk daha geriye çekilmiştir. Deniz kaplumbağaları dünyanın genellikle orta ve tropikal bölgelerine yakın denizlerinde yaşamalarını sürdürürler. Ülkemizde de Akdeniz ve Ege Kıyılarında yumurtlama zamanı görülmektedirler. Deniz kaplumbağalarının yuvalanması için iklim kadar uygun kumsallarında olmasına bağlıdır. Ülkemizde Dalyan, Dalaman, Fethiye, Patara, Kumluca, Belek, Kızılot, Demirtaş, Gazipaşa, Göksu Deltası, Kazanlı, Akyatağan ve Samandağ'da yumurtlama plajları mevcuttur. KAPLUMBAĞALARIN ANATOMİLERİ Kaplumbağalar akciğer solunumu yapmaktadırlar.Akciğerler anatomik olarak sırta doğru yerleşmiş ve kabuğa yapışmış şekildedir. Diğer hayvanlarla karşılaştırıldığında kürek kemiği karın tarafında görülmektedir. Göğüs kafesleri yoktur. Boyun omurları hareketli sırt ve bel omurlarının kuyruğa kadar kabukla kaynaşmış olduğu görülmektedir. Yemek boruları S şeklinde kıvrımlıdır. Tek delikten gaita ve idrar atarlar. Korktukları zaman kakalarını yaparlar. Normal kakaları zeytin çekirdeğine benzer. Dolaşım sistemleri dört gözlü kalp tam vücudun ortasına yerleşmiştir. Cinsiyet organları; erkeklerde penis bulunur. Penis çiftleşme sırasında bir eldiven gibi dışarı çıkmaktadır KAPLUMBAĞALARIN FİZYOLOJİLERİ Kaplumbağa besleyenlerin en çok merak ettikleri konuların hayvanların yaşının ne oduğu ve cinsiyetinin belirlenmesinin nasıl yapıldığı sorularıdır. Kaplumbağalar yaklaşık 60 yıl yaşamaktadırlar. Kaplumbağaların yaşının belirlenmesi : Kesin bilgiler olmamasına rağmen 3 yaşında bir kaplumbağa el ayasının ¼'ü kadardır. Her üç yılda birde ¼ el ayası büyüklüğünde bir gelişme gösterir. Kabuğun arka plakalarındaki izlerdende yaklaşık yaş tayini yapılabilir KAPLUMBAĞALARDA CİNSİYET ve ÜREME Kaplumbağalarda erkeklerle dişileri ayıran en önemli özellikler; Dişilerde kloaka kuyruk kökünde son bulur, erkeklerde kuyruk dişilere göre daha uzun ve kalındır. Çiftleşmeyi kolaylaştırabilmek için karın altı kabuğu erkeklerde daha kuvvetli ve içe doğru çöküktür. Erkeklerde ön bacak tırnaklarından bir tanesi dişiyi çiftleşme anında kavrayabilmek için daha uzundur. Hayvanat bahçesi gibi yerlerde cinsiyet tayini kan analizleriyle yapılmakta hayvanın dişi ve erkek olduğu öğrenilmektedir. Kandaki Östörojen ve Testesteron hormonları seviyelerine bakılır. Avrupa kaplumbağalarında cinsel olgunluk 12 yaşlarında başlar. KAPLUMBAĞALARIN YUMURTA ve KULUÇKA ZAMANI Yumurtadan yavru çıkma süreleri 2-3 ay sürmektedir. Testusdo gracea (Tosbağa) kaplumbağalar 2-3 cm boyunda 6-12 adet yumurta yaparlar. Tatlı su kaplumbağaları ise 3-12 beyaz uzun şekilli yumurta yaparlar. Yavrular ise 2-3 ay süre sonra yumurtadan çıkarlar. Kaplumbağaların tüm çeşitleri yumurtalarını toprağa bırakırlar. Kara ve Tatlı Su kaplumbağaları yaşadıkları doğal çevrede uygun bir ortamı seçerek eştikleri çukurlara yumurtlarlar ve üzerini toprakla örterler. Deniz kaplumbağaları hayatlarının çoğunu denizde geçirdikleri için Dünyanın belirli kumsallarında kıyıya çıkarak; kumsalda eştikleri çukurlara yumurtlarlar. Genelde bu işlemide geceleri yaparlar. Sürüngenlerin cinsiyetlerinin belirlenmesinde kuluçka dönemi çevre ısısının etkili olduğu yönünde bir çok araştırma yapılmıştır. Ülkemizin Akdeniz ve Ege kıyılarında deniz kaplumbağalarının yumurtalarını bıraktıkları dünyaca ünlü kum plajları bulunmaktadır. Dalyan, Dalaman, Fethiye, Patara, Kumluca, Belek, Kızılot, Demirtaş, Gazipaşa, Göksu Deltası, Kazanlı, Akyatağan, Samandağ gibi bölgeler deniz kaplumbağalarından Caretta Caretta ve Cheloniamydas'ın ana vatanlarıdır. Çiftleşme isteği mevsimine bağlıdır. Tropik ve subtropik iklim koşullarına göre değişiklik gösterir. Ayrıca dış ortam koşulları da bu olayı etkilemektedir. Genelde kaplumabağalar nisan ayının başından, mayıs ayının sonuna kadar çiftleşirler. Bu dönemde günlerin uzun olması ve güneş ışığının fazlalığı önemli rol oynamaktadır. Ultraviyole ışınların, kaplumbağaların yaşamlarındaki çiftleşme ve yumurtadan yavruların çıkması gibi fizyolojik olaylara etkisi oldukça fazladır. Dişiler çiftleştikten sonra spermi 4 yıl gibi süre ile saklayabilirler. KAPLUMBAĞALARIN VÜCUT ISILARI Kaplumbağaların yaşamlarında ısınında çok önemli etkisi vardır. Hayvanların vücut sıcaklıkları çevre sıcaklığının 0,1oC- 0,2oC altındadır.Vücut ısılarının 20oC 'nin altına düşmesi durumunda sindirim enzim aktiviteleri azalmaktadır. Evimizin ısı düzenlenmesinin rasgele olmasının hayvanın yaşamını olumsuz etkileyebileceğini göz önünden uzak tutmamak gerekir. KAPLUMBAĞALARIN DUYULARI KOKU ALMA Kaplumbağaların koku alma organları iyi gelişmiştir. Yiyeceklerin kokusunu iyi alırlar, su kaplumbağaları su içinde yiyeceklerinin kokularını alırlar ve yiyecekleri çok kolay bulurlar, ayrıca erkekler dişilerini koku ile tanırlar. GÖRME Gözleri çok keskindir. Göz kapakları hareketlidir. Üçüncü göz kapağı mevcuttur.Uzaktaki gıdaları iyi görürler. Özellikle sarı rengi iyi algılarlar. İŞİTME Zaman zaman zor işitirler. Kulak kepçeleri yoktur. Deri kulaklarını örter. Kulak zarı hemen derinin altındadır. KAPLUMBAĞALARDA KIŞ UYKUSU Normal doğa koşullarında kaplumbağalar Ekim-Mart ayları arasında kış uykusuna yatarlar. Kalp atışlarında ve solunumlarında yavaşlama olur. Kış uykusu içgüdüsel bir davranıştır. Bu davranış bütün kaplumbağalarda nesilden nesille aktarılır. Kaplumbağalarda kış uykusuna yatan diğer hayvanlarda bulunan yağ depolarına sahip değildirler. Kış uykusu sırasında yaşamsal faaliyetlerini sürdürmelerinde karaciğerlerinin özel yapısı ve böbrek tipinin önemli rol oynadığı sanılmaktadır. EVDE BESLENEN KAPLUMBAĞALAR İÇİN KIŞ UYKUSU Evde beslenilen kaplumbağaların 6-7 yaşına kadar kış uykusuna yatırılmamaları gerekmektedir. Bu dönemde hayvanların devamlı beslenmeye ihtiyaçları vardır. Proteinli gıdalar alarak organlarının sağlıklı bir şekilde gelişmesini tamamlaması gerekmektedir. Kış uykusu ve öncesi hayvanı tartmakta yarar vardır. Ev ortamında yaşayan tatlı su kaplumbağaları doğal çevrelerinden uzaklaştıkları için normalin dışında davranışlar izlenmektedir. Bunun nedeni ev ortamının ideal ısıya sahip olmaması ve güneşin ultraviyole ışığından yoksun olmasıdır.Hayvanlar barınaklarının köşelerine girmeye çalışırlar, hareketsiz ve iştahsız olurlar. Eğer bu durum sonbahar mevsimine rastlarsa bize kış uykusu zamanın geldiğini hatırlatır. Bu durumda aşağıdaki koşullar dikkate alınmalıdır. 1.Hayvanın bağırsaklarını boşaltmaya gerek yoktur. Yavaş yavaş yemleri azaltılır. 2.Filtre ve havalandırmanın çalışır olması gerekir. 3.Mevsim ve hareket azlığında hayvanın özel kış uykusu akvaryumuna alınması idealdir. Bu akvaryumlar 4-12oC su sıcaklığına sahip olmalıdır. Su sıcaklığının 12oC üstüne çıkmamasına dikkat etmelisiniz. Yukarıda sözü edildiği gibi doğayı iyi taklit edemediğimiz taktirde fizyolojik dengelerini bozarak hayvanların ölmelerine sebep olabiliriz. Kaplumbağaların kış uykusuna yattığını bilmeyen birçok insan onların öldüğünü sanarak toprağa gömmektedirler. Bilgi eksikliğine bağlı olarak istemeden hayvanların istemeyerek ölümüne sebep olmaktadırlar. Tropikal bölgelerde yaşayan kaplumbağalar kış uykusuna yatmazlar, deniz kaplumbağaları da göçmen hayvan davranışı ile sıcak ve yiyecek bulacakları denizlere göç ederler. KIŞ UYKUSUNDAN UYANDIRMA Kış uykusu ve öncesi hayvanı tartmakta yarar vardır. Uykudan çıktıktan sonra beslenme buna göre düzenlenir. Bazı kaplumbağaların kabızlık sorunu olabilir, bu durumda bağırsak içeriğini yumuşatmak için hayvanları 30oC'lik sıcak su banyosunda tutmak yararlın olabilir. Bu yöntem bagırsak içeriğini yumuşatacaktır. EVLERDE BAKIM Evlerde tatlı su kaplumbağaları cam bir kap veya akvaryumlarda bakılmaktadır. Sularının haftada en az bir kere değiştirilmesi gereklidir. Eğer gerekli özen gösterilmezse çabuk kirlenen sulardan dolayı küçük kaplumbağaların sağlıkları bozulabilir. Büyük boy tatlı su kaplumbağaları için ideal bir akvaryum ısıtmalı, hava ve su temizleme filtreli, ultraviyole lambalı ve ayrıca aydınlatma lambası olacak şekilde hazırlanmalıdır. Kara kaplumbağaları içinde Terrariumlar idealdir. KAPLUMBAĞALARIN BESLENMESİ Kaplumbağalar genel olarak etçil ve otçul olarak beslenmeye uygun sindirim sistemine sahiptirler. Doğada böcek , solucan, üzüm, karpuz, domates, kıvırcık ve sarı çiçekli bitkileri yiyerek beslenirler. Kaplumbağaların beslenmesinde dikkat edilecek en önemli hususlar: 1-3 yaş arası kaplumbağalar vücut gelişimlerini tamamlamaları için protein ağırlıklı besin maddeleri almaları gerekmektedir. Bundan dolayı sürekli beslenmeli 6-7 yaşına kadar kış uykusuna yatırılmamalıdır. Yemlerinde Kalsiyum ve Fosfor dengesine ve vitamin ihtiyacına göre gerekli katkılar ilave edilmelidir. Ayrıca su kaplumbağaları yiyeceklerini suda almaktan hoşlanırlar. Evde beslenen kaplumbağalara hazır yemler vermek daha uygundur KAPLUMBAĞALARIN GENEL BAKIMLARI Eğer sağlıklı bir kaplumbağamız olmasını istiyorsak periyodik olarak veteriner hekime göstermek gerekir. Hayvanı zaman zaman tartmak, tek yönlü beslememek ve ara sıra vücudunu vazelinlemek gerekir KAPLUMBAĞALARIN HASTALIKLARI Bu bölümde verilen bilgiler ancak veteriner hekimler tarafından değerlendirilerek uygulanabilecek şekilde hazırlanmıştır. Bu bilgiler veteriner hekimler dışında, kaplumbağa besleyenlere karşılaştıkları sorunlarda yol gösterebilir.

Balık türleri

BARBUNYA:Denizlerimizin bu tatlı balığı genellikle Ege ve Akdeniz de bulunur. Yerli bir balık türü olan barbunya sıcak ve ılık denizlerin kıyıya yakın olan kumlu ve çamurlu diplerinde, az olmakla beraber kayalık yerlerde yaşar. Genelde 17 ila 20 cm arasında olup nadiren 40 cm ye kadar çıkar. Kaya Barbunyası, Kum barbunyası, Ot barbunyası ve Paşa barbunu diye dört çeşidi vardır. Bunların içinde en makbulu kaya barbunyasıdır. Sırtı kırmızı ve karın kısmı beyaz olan kaya barbununun sırtında hiç gri leke bulunmaz. Kum ve ot barbunyasında ise sırt gri ile kırmızı renklerin karmaşası halindedir. Paşa barbununun her iki yanında, çeneden kuyruğa doğru sarı bir şerit bulunur. Tekir ile çok karıştırılan bu balığın en lezzetli zamanı Temmuz ile Ekim ayları arasıdır. Bu süre zarfında tavası, ızgarası ve kağıtta kebabı çok güzel olur. Tekirden en büyük farklılığı kafasının daha uzun oluşudur. Tekirin kafası küttür ve çene altında iki adet sakalı bulunur.
TEKİR:Barbunyaya çok benzeyen ve yakın akrabası olan bu balık bütün denizlerimizde avlanır. Karadeniz ve Marmara da avlanılanlar 6 ila 10 cm arasındadır. Ege ve Akdeniz de ise boyları Barbunya yı yakalar. Çene altı bıyıklarının uzunluğu, küt kafası ve birinci sırt yüzgeçindeki sarı-siyah benekleri ile Barbunya dan ayrılır. Dört mevsim yenebilecek bu balığın en lezzetli zamanı, aynen Barbunya da olduğu gibi Temmuz-Ekim ayları arasıdır. Tavası ve kağıt kebabı çok güzel olur.
ÇİPURA:Ege nin meşhur yerli balığı olan ve küçük sürüler halinde gezen Çipura son yıllarda çiftliklerde de üretilmeye başlanmıştır. Çipura Elips biçiminde yassı vücudu, beyaz karnı, koyu gri sırtı ve pembemsi yanakları ile tanınır. Atlas Okyanusu, Kuzeybatı Karadeniz, Ege ve Akdeniz de bulunur. Bir zamanlar Marmara Denizi nde de yakalanan ve Alyanak adıyla tanınan bu balığın maalesef nesli tükenmiş bulunmaktadır. Genelde 20 ila 35 cm arasındadır. Ancak 6-7 kg ya varanlarına da rastlanmıştır. Her mevsimde zevkle yenebilen bu balığın ızgarası, buğulaması, çorbası, fırını çok güzel olur. Izgara için ideal büyüklük 250 ila 350 gram dır (3 ila 4 adet/kilo). Daha büyüklerinin fırında pişirilmesi tercih edilmelidir.Buğulama ve çorba için her boyu kullanılabilir. Tadı nefis olan bu balığı katkısız, yani ızgara veya fırında yenmesi tercih edilmelidir. İsparoz ve lidaki bu türün küçük çeşitleridir.
KARAGÖZ:Çipuranın yakın akrabası olan Karagöz, elips şeklinde, yassı, gümüşi pulları olan yerli bir balıktır. Baltabaº, Sivrigaga, Sargos ve Mırmır gibi çeşitleri vardır. Ortalama 20-25 cm, en 50 cm boyunda olur. Yazın taşlık ve yosunluk, midyesi bol yerlerde yaşar. Kışın derin sulara çekilir. Her mevsimde yenebilen bu balık, özellikle Mayıs-Temmuz ayları haricinde daha yağlı ve lezzetlidir. Aynen Çipura gibi ızgarası, buğulaması, fırını ve çorbası çok güzel olur. 1 kg ve daha büyüklerinin fırını tercih edilmelidir.
DİL BALIĞI:Dil balığı da yerli balıklarımızdan olup Ege ve Akdeniz de bolca yakalanır. Her mevsimde yenebilir. En lezzetli zamanı kasım ilâ şubat ayları arasıdır. Tavası çok güzel olur.İrilerinden fileto çıkarılıp şiş veya salçalı fileto yapılabilir.
HAMSİ:1988 yılında 310.000 ton ile toplam balık avcılığımızın yaklaşık üçte ikisini meydana getirmektedir (40.000 ton tatlı su üretim ve avcılığı dahil, 1988 yılında toplam 480.000 ton). Gözlerinin gerisine kayan ağzı ve yivrilmiş burnu ile yakın akrabası Sardalya dan kolaylıkla ayrılır. Gümüş balığı (Aterina) da hamsinin akrabasıdır. Boyu ortalama 12 cm olup azami 18-20 cm ye kadar büyürler ve çok büyük sürüler halinde gezerler. Karadeniz hamsisi Azak ve Karadeniz olmak üzere ikiye ayrılır. Azak hamsisinin burnu daha küttür. Azak Denizi nde üreyip kışlamak üzere güneye, bizim Orta ve Doğu Karadeniz bölgesine inerler; Nisan sonunda da kuzeye göç ederler. Karadeniz hamsisi ise Kuzeybatı Karadeniz de ürer, kışlamak üzere Kasım dan Şubat a kadar Trakya kıyılarına ve Marmara ya göç eder. Nisan ayında da yumurtlamak üzere Karadeniz e çıkar. Ayrıca Marmara Hamsisi denilen, yalnız Marmara da çıkan, daha küçük ve göç etmiyen bir hamsi türü de vardır. Aynı tür Kuzey Ege de de bulunur. Bu hamsinin sırt rengi daha açıktır. Hamsi özellikle Karadeniz yöremizin temel gıdası, temel protein kaynağıdır. Fiyatının ucuz olması nedeniyle çok geniş kitleler tarafından tüketilir.Hamsinin hemen her türlü yemeği yapılır. Izgara, tava, fırın, kağıt kebabı,buğulama, pilaki, yahni gibi. Siyah etli balık olmasına rağmen buğulamaya son derece uygundur.Yaz aylarında yağsız olduğu için ızgara yerine tava veya buğulaması tercih edilmelidir. Çeşitli yemek tariflerini "Hamsi Yemekleri" bölümünde bulabilirsiniz. Kış aylarında yakalanan hamsi tuzlanıp saklanır. Buna ançovi tabir edilir. Ayrıca balık yağı ve balık unu üretiminde de kullanılmaktadır.
SARDALYA:Hamsinin yakın akrabası sardalya sürüler halinde yaşar ve kıyılar boyunca göç eder. Hamsi gibi Ticari değeri çok yüksek bir balıktır. 1988 yılında 90.000 ton ile hemen hamsiden sonra yer alır. Kurutularak, tuzlanarak hatta balık yağı ve balık unu elde etmekte kullanılır. Sardalya adı konserve işleminden dolayı konserve ile özdeşleşmiştir. Hatta ringa konservesine de aynı ad verilir. Sardalya Akdeniz de 15-20 cm dolaylarındadır. Okyanusta ise 30 cm ye kadar büyürler. Hamsi Karadeniz için neyse sardalya da Portekiz, İspanya nın Atlas Okyanusu kıyıları, Sicilya ve Malta için de aynı şeydir. Bu ülkelerde birçok yemek sardalya üzerine kurulmuştur. Ülkemizde Kuzey Ege de bolca yakalanan sardalyanın en lezzetli mevsimi Temmuz-Ekim aylarıdır. Bu sürede çeşitli ızgaraları, fırını ve kağıt kebabı, buğulaması ve pilakisi yapılabilir. Kasım-Haziran arasında ise ancak pilaki ve buğulaması yapılabilirse de bir önceki döneminki kadar lezzetli olmaz. Sardalyanın küçüğüne papalina tabir edilir; ayıklamadan yemeği yapılır. Tirsi ise sardalya azmanıdır. Kıl tarzında çok kılçığı vardır ve sardalya kadar lezzetli değildir.
USKUMRU:Kolyosa çok benzeyen ve sürüler halinde dolaşan göçmen bir balıktır. Denizlerimizde 30 cm civarında olan uskumru Kuzey Denizi'nde 50 cm ye kadar büyür. Yaz aylarını Karadeniz de geçiren uskumru Eylül ve Ekim aylarında Marmara ya iner ve kışı burada geçirip yumurtlar. Mart ilâ Haziran aylarında da Karadeniz e döner. Uskumru büyüklüğüne göre üç değişik ad ile adlandırılır. En küçüğü kalinarya dır. 20-25 cm civarında ve yağlı olanları uskumru, dönüº uskumrusu ise çiroz olarak adlandırılır. Yazın yakalananlara ise lipari denir. En lezzetli olduğu dönem Eylül ayından yumurtlamaya başladığı Ocak ayı sonuna kadardır. Bu süre içinde ızgarası, kağıt kebabı, dolması, köftesi ve tuzlaması çok güzel olur.Bu mevsimlerde yağlı olduğundan tavası tavsiye edilmez. Şubat tan itibaren yağını kaybetmeye başladığından tavası yapılabilir. Yazın yakalananlar ise pilaki ve tava için uygundur. İlkbaharda Karadeniz e dönüş yapan çirozlar kurutulur. Esas adı çiroz kurusu olan bu kurutulmuş balığa geçen zaman içinde ismi kısaltılarak yalnızca çiroz denmeye başlanmıştır. Uskumrunun kolyostan önemli farklılıkları aşağıdadır. 1. Uskumru ile kolyozun sırt desenleri birbirine benzemekle birlikte kolyosun rengi koyu, uskumrunun ise açıktır. 2. Uskumrunun kuyruk çatalının içi boş ve iki çizgiden ibaret bir "V" harfi tarzındadır. Kolyosunki ise doludur. 3. Uskumrunun gözleri neredeyse toplu iğne başı kadar küçük, kolyosun ise oldukça iridir.
KOLYOS:Uskumruya çok benzeyen bu balık uskumruyla beraber sürüler halinde göç eder. Ayrıca Marmara ve Ege Denizi nde yerli türleri de bulunur. Tadı uskumruya nazaran oldukça yavan olduğundan genelde tavası yapılır. Ocak ayı en yağlı zamanı olduğundan tuzlama için en ideal zamanıdır. Tuzlaması çok güzel olur.
LÜFER:Akdeniz,Karadeniz, Marmara, Hint Okyanusu ve Atlas Okyanusu nda sürüler dolaşan lüfer pullu bir göçmen balıktır. Soğuk denizlerde yaşayanları daha yağlı olduğundan daha da lezzetli olur. Ülkemizde Karadeniz de ve İstanbul Boğazı ile Marmara Denizi nde yakalananların tadı muhteşemdir. Daha güney denizlerimize inildikçe yavanlaşır ve kendisine mahsus o güzel tad ve kokuyu kaybeder. Eylül ortasından Ocak sonuna kadar olan zamanı en yağlı ve lezzetli zamanıdır. Bu devre içinde ızgarası tavsiye edilir. Çinekopun da ızgarası çok iyi olur, ancak mevsimi lüfere göre kısadır. Kasım sonundan itibaren azalmaya başlar. Diğer zamanlarda, büyüklüğüne göre pilakisi, buğulaması, kağıt kebabı ve tavası olur. İlbharada son derece yağsız olduklarından tava, pilaki ve buğulaması tercih edilmelidir.
PALAMUT:Uskumru,torik ve orkinosu içeren bir familyadandır. Sürüler halinde yaşayan pulsuz, siyah etli bir göçmen balıktır. Sırtı çizgili, karnı gümüş rengindedir. Uzunluğu 1 metreye kadar varır. Bu familyanın çeşitleri bütün denizlerimizde görülmekle birlikte en lezzetlileri Karadeniz ve Marmara da avlanılan tipleridir. Karadeniz ve Marmara palamutunda baştan kuyruğa doğru muntazam çizgiler halinde giden, dördü koyu, üçü açık menevişli yedi adet bant bulunur. Ege de yaşayan, Tombik, Benekli Orkinos ve Yazılı Orkinos isimleri alan yakın akrabasında ise sırttan karına doğru dalgalar halinde inen en az 16 adet alacalı bant ile karın civarında en az üç adet siyah benek bulunur. Bu cinsin etinin tadı, hakiki palamuta nazaran hiç güzel değildir. Ama çok kişi bu özelliği bilmeyip "palamut" diye aldanır ve sonra palamuttan soğur. Palamut avı Ağustos ayında başlar. Önce Karadeniz den sürüler halinde vanoz ve çingene palamutu, Eylül den itibaren de palamut gelmeye başlar. En lezzetli zamanı da Eylül başından Şubat ortalarına kadar olan zamandır. Bu mevsimde çok yağlı olduğundan tavası biraz ağır kaçar. Bu nedenle ızgarası ve fırını tavsiye edilir. Aynı mevsimde yahnisi de harika olur. Diğer mevsimlerde tavası yapılabilir. Palamut siyah etli bir balık olduğundan buğulaması ve çorbası tavsiye edilmez. Torik ve toriğin büyük boyları palamuttan daha çok yağlıdır. Bu nedenle tuzlama ve lakerdası tercih edilir.
LEVREK, MİNEKOP, EŞKİNE:12 değişik türden meydana gelen bu familya ılık ve tropik sukarın sığ kesimlerinde yaşar. Vücutları iğ biçiminde ve yandan hafif basıktır. Pulları oldukça iri olan levreklerin yanları genelde beyaz, alt bölümleri gümüşi, alt yüzgeçi ise sarımsıdır. En irileri 1 metreyi geçebilir. Ülkemiz denizlerinde 20 ila 60 cm arasında olurlar. Bayağı levrek ve benekli levrek olmak üzere iki tipi mevcuttur. Sırtlarındaki çok sayıda benek ile ayrılırlar. Benekli levrek Güney Ege ve Akdeniz de, bayağı levrek ise bütün denizlerimizde görülür. Karadeniz de kötek olarak ta bilinen minekop ta bu familyanın diğer bir türüdür. Eºkineye çok benzeyen minekoplar 30 ila 80 cm arasında olur. 1 metreden büyük ve 20-25 kg olanlarına da rastlanmıştır. Erişkinler kıyıya yakın kayalık dipleri, yavrular ise akarsu ağızlarını tercih ederler. Parlak mavimsi-gri renkteki vücudu sırttan karına doğru inen sarı menevişli çizgilerle bezenmiştir. Karnı gümüşi beyazdır. Eşkine ise bütün denizlerimizde görünen kıyıya yakın kayalık diplerde yaşıyan bir türdür. Ortalama 30 cm ve 600 gramdır. 3-4 kiloluk irilerine de rastlanmıştır. Sırtı kamburumsudur ve koyu kahve ile lacivert arası bir renktedir. Karnı ise sarı-beyaz menevişlidir. Başının içinde, gözlerinin arkasında herbiri 4-5 gram ağırlığında iki adet beyaz taş bulunur. Halk arasında bu taşların idrar söktürücü ve böbrek taşı düşürücü olduğuna inanılır. Genelde tek gezen, geceleri avlanan ve oyuklar arasından süzülürcesine dolaşan bu balığın başlıca besini karides ve yavru balıklardır.Yıl boyunca yenen levreğin çok lezzetli eti vardır. En güzel mevsimi kış ayları ve ilkbaharın başıdır. Her türlü yemeği yapılan levreğin buğulaması, fıfırnda kağıt kebabı ve mayonezlisi nefis olur. Levrek özellikle şaraplı ve mayonezli balık yemeklerine çok güzel gider.
TRANÇA,SİNARİT:Trança genelde sinaritlerin irisi için kullanılan bir isimdir. Lagos ve orfozla büyük benzerlik gösterirlerse de ayrı familyalara mensupturlar.
İSTAVRİT:İstavrit, Marmara ve Boğaz da balık avlamaya başlayanların ilk tanıştıkları balıktır.Ağzı öne uzayabilen, dişleri ince, gözleri iri, kuyruğu derin çatallı ve vücudu iğ biçiminde olan göçmen bir balıktır. Marmara, Ege ve Karadeniz de yaşayan yerli türleri de vardır. Marmara da 15-20 cm, Ege de 30 cm civarında olurlar. Marmara da boyu 10 cm nin altında olan küçük istavritlere kıraça tabir edilir. Karadeniz in doğusunda istavritler palamut büyüklüğünde, yaklaşık 50 cm boyunda olurlar.Sarıkuyruk istavrit veya sarıkanat istavrit diye anılan tipi sularımızda en çok bulunan türüdür. İstavritler sonbaharda Marmara ya iner, mayıs tan itibaren de Karadeniz e geri dönmeye başlarlar. Her mevsimde yakalanan istavritin en lezzetli olduğu zaman Kasım ila Şubat ayları arasıdır. Tavası ve fırını çok güzel olur.
İZMARİT:Ağzı körüklü, gözleri iri, sırt-göğüs ve anüs yüzgeçleri sert diken ışınlı bir balıktır. Sularımızda iki türü vardır: menekºe izmarit ve istargilos. İzmaritin erkekleri dişilerden daha iri olurlar. Dişiler 20 cm civarında olurken erkekler 25 cm ye kadar uzayabilir. İzmarit midye, deniz solucanı ve balık yumurtaları ile beslenen bir dip balığıdır. Eti beyaz ve son derece lezzetlidir. Tavası güzel olur. Sonbahar ve kış aylarında ızgarası dahi yapılır. İzmaritler ızgara yapılırken ayıklanmaz. Olduğu gibi pişirilip bilahare derisi, bağırsakları ve kılçıkları ayıklanır. Üzerine limon ve zeytinyağı ile kıyılmış maydanoz eklenerek hazırlanır. Pulları kazındıktan sonra derisi tulum çıkarılarak yapılan tavası da çok güzel olur.
KALKAN:Karadeniz in bu ünlü balığı bütün yassı, oval vücudu, bir tarafı siyaha yakın diğer tarafı beyaz rengi ve beyaz tarafındaki düğmeleri ile tanınır. Her iki tarafı siyah olan kaya kalkanı na da nadiren rastlanır. Kaya kalkanı daha çok Sinop, Samsun yörelerinde çıkar. İstanbul Boğazı nın kuzeyinde, Karadeniz in batısında avlanan kalkan bir tarafı siyah, bir tarafı beyaz olan bayağı kalkandır. Kalkan karadeniz içinde, kışın kuzeyden güneye göç eder. Her mevsim avlanan kalkan bütün sene boyunca yenebilir. En lezzetli zamanı Ocak sonundan Mart ortalarına kadardır. Tavası çok güzel olur. Buğulaması ve kağıt kebabı da yapılır. İlkbahar sonlarından itibaren Ağustos ayına kadar yakalanan kalkan yavrularının tavası nefis olur. KEFAL:Yaz ayları dışında lezzetli olan pullu ve göçmen olmayan bir balıktır. Bütün denizlerimizde yetişir. Sonbahar, Kış ve İlkbahar da çok lezzetlidir. Kefalin buğulaması ve pilakisi çok güzel olur. Ayrıca likorinoz denilen tütsülüsü de çok makbuldur. Bir kefal türü olan haskefalin kurutulmuş yumurtaları çok aranan bir deniz ürünü, bir mezedir. Sarı kulak kefalin tavası ve fileto ızgarası da yapılır. Kefal alırken çok dikkat etmek, tercihan tanıdık balıkçıdan almak gerekir. Çünkü kefal kirli ve bulanık suları çok sever ve buralarda diğer balıklar yaşamazken o yaşar. Örneğin İzmir Körfezi nde diğer balıklar yaşamazken kefal bol miktarda bulunmaktadır. Bu gibi sularda yakalanmış kefal insan sağlığı için büyük tehlike arzeder. KILIÇ:Türkiye mizi çevreleyen denizlerde artık nadir görülen çok lezzetli bir balık türüdür. Akdeniz ve Ege de yıl boyunca, Karadeniz de ise yalnız yaz ayları görülür. Kılıç gibi uzun üst çenesi, lacivert-siyah sırt rengi ile tanınan bu balığın akrabası marlin bizim sularımızda bulunmaz. Daha çok Atlas Okyanusu nda Bermuda civarında bulunan bu balık pişince pembemsi et rengi, kafadan kuyruğa kadar uzanan sırt yücgeçi ve yuvarlak yerine enine yassı üst çenesiyle kılıçtan ayrılır. Her mevsimde yenebilen kılıçın en lezzetli zamanı Eylül-Şubat arasıdır. Bu balığın en güzel defne yapraklı şişi olur. Izgarası ve kağıt kebabı da yapılır.
MEZGİT:Tavuk balığı olarak ta bilinen mezgit bütün denizlerimizde bulunmakla beraber en çok Karadeniz de bulunur. Yaz hariç devamlı yumurtalı durumdadır. Mezgitin yumurtalı tavası, domatesli sotesi güzel olur.
KIRLANGIÇ:Bütün denizlerimizde bulunan kırlangıç ortalama 25-30 cm olup nadiren 75 cm ye kadar olanlarına da rastlanmaktadır. Sırt rengi kırmızı-pembe, karuın ise pembe veya beyazdır. Yakın akrabası olan öksüz den, bu balığın pembe-gri veya komple gri sırtı, ve öksüzün ördek gagasını andıran ağız yapısı ile ayrılır. Her ikisi de lezzetli olup genelde kırlangıç tercih edilir. Çok gelişmiş solungaçları ve gırtlak yapısı medeniyle uğultu, inilti gibi değişik frekanslarda ses çıkarırlar. Bu ses nedeniyle bir birçok balıkçı tarafından inleyen balık diye adlandırılır ve uğursuz sayılır. Kırlangıç ızgara ve tavaya uygun değildir. Buğulaması, özellikle çorbası çok lezzetli olur. Haşlanmış kırlangıçın ayıklanmış etleri mayonezli veya zeytinyağ-limon sıkarak soğuk olarak ta meze olarak lezzetle yenebilir.
İSKORPİT, ADABEYİ:Kırlangıçtan bahsedince iskorpit ve adabeyini atlamak olmaz. Her ne kadar aynı familyadan olmamakla beraber etleri ve uygun oldukları yemekler açısından çok benzerlik gösterirler. İskorpit bütün denizlerimizde, adabeyi ise genelde Ege' e bulunur. İskorpitin sırt dikenleri zehirlidir. Bu nedenle balıkçıya ayıklattırılmalıdır.

Balık

(Pisces) poikloterm olan, nerdeyse sadece suda yaşıyan ve solungaçları ile solunum yapan, soğuk kanlı, yürekleri çift gözlü, çoğunun vücudu pullu, genellikle yumurta ile üreyen omurgalı hayvanlardır. Bazıları doğurarak ürer.
Bulunmuş olan en eski balık fosilleri 500 milyon yaşındadır. Günümüzün balıkları kıkırdaklı balıklar (Chondrichthyes) ve kemikli balıklar (Osteichthyes) olarak ikiye ayrılırlar. Bunlar gibi diğer iki grubu oluşturmuş olan Placodermi (Zırhlı balıklar) ve Acanthodii (dikenli köpek balıkları)'nın nesilleri 300-400 milyon yıl evvel tamamen tükenmiştir
Bir kulakcık ve karıncıktan meydana gelen yüreklerinde daima kirli kan bulunur. Yürekten çıkan kirli kan solungaçlarda temizlendiğinden, vücutta temiz kan dolaşır. Ağızdan alınan su, solungaçlardan dışarı atılırken suda çözülmüş oksijen, osmozla kana verilir. Bu arada suda bulunan besinler ise yutulur. köpek balıklarında su hem ağızdan hem de ilk solungaç yarığından alınır. Tuzlu su balıkları su içtikleri halde, tatlı su balıkları su içmezler. Gerekli su ihtiyaçlarını solungaç zarlarından osmozla alırlar. Deniz balıkları içtikleri suyun tuzunu böbrekle değil, solungaçları ile ayırır. Balıklarda göğüs ve karın yüzgeçleri çift, sırt, kuyruk ve anal yüzgeçleri tektir. Tek yüzgeçler nadiren birden fazla olsalar da simetrik çiftler meydana getirmezler.
Uçan balıklar çok gelişmiş olan göğüs yüzgeçlerini açarak bir-iki dakika su üstünde uçabilirler. Yaşadığı yerlerde su kuruduğu zaman balçığa gömülüp akciğer solunumu yapabilen, sürünerek gölden göle geçebilen, kısa bir süre havada uçabilen, elektrik ve ışık üretebilen çeşitli balık türleri mevcuttur. Balıkların pulları birbirleri üzerine kiremit gibi dizilmiş, kemiksi, kaygan ve antiseptiktir. Antiseptik mukus salgısı, üzerine yapışan bakteri ve sporları yok eder.
Balıkların harekette önemli rol oynayan değişik kuyruk tipleri mevcuttur. Çatallanmış kuyruk tipine “difiserk”, çatallı olup eşit parçalı olana “homoserk”, köpek balıklarında olduğu gibi çatalları eş olmayan kuyruk tipine de “heteroserk” denir.
Balıklar omurgalı canlılar içerisinde sayıca en fazla olanıdır. Çalışmalarda balık türünün 40.000 kadar olduğu söylenmektedir.
Balıkların günümüzde sportif ve akvaryumdaki değeri yanında büyük bir protein kaynağı olması ticari değerini arttırmaktadır. Balıkların yeryüzündeki dağılımları o kadar geniştir ki, Antartika sularında, sıcak tropikal sularda, acı sularda, tatlı sularda, ışığın ulaştığı dağ derelerinde veya insanların henüz ulaşamadığı oldukça derin ve karanlık sularda yaşayabilmektedir. Üç türlü beslenme görülür: Herbivor (otçul), karnivor (etçil) ve omnivor (hem et hem de bitkisel besin yiyenler). Yalnız çenelerinde değil, bütün ağız boşluklarında ve yutaklarında sıralanış ve şekil olarak birbirinden farklı birçok diş bulunur. Bu genelde beslenme şekillerine göredir. Bazılarında farinks (yutak) dişleri gelişmiştir. Yalnız Mersin balıklarında ve Demetsolungaçlılarda diş bulunmaz.

Evcil Hayvanlar

  • Balıklar
  • Kaplumbağalar
  • Kediler
  • Köpekler
  • Kuşlar
  • Sürüngenler

Evcil Hayvanlar hakkında

Bilim adamları yıllardir canlılardaki sasırtıcı özelliklerin nasıl ortaya çıktıgını arastırmaktadırlar. Bu canlilarin nasil olup da bulunduklari ortamla hemen hemen ayni rengi alabildikleri, baska bir canlinin görüntüsünü nasil taklit ettikleri, savunma amaçli kullandiklari zehirlere karsi nasil bagisiklik kazandiklari, nasil olup da isabetli kararlar verdikleri, normal sartlar altinda düsman olmasi gereken canlilarin nasil olup da beraber yasadiklari, kendi aralarinda nasil iletisim kurduklari gibi pek çok sorunun cevabi bilim adamlari tarafindan verilmeye çalisilmaktadir.
Canlilardaki tasarim örnekleri, bize bu olaganüstü düzeni yaratmis olan Allah'in benzersiz sanatini ve gücünün sinirsizligini tanitan ayetlerden, yani delillerdendir. Önemli olan bu ayetleri görebilmek ve Allah'in yüceligini, büyüklügünü takdir edebilmektir. Allah bunu takdir edemeyen kisilerin durumunu bir ayetinde söyle haber vermektedir:
Göklerde ve yerde nice ayetler vardir ki, üzerinden geçerler de, ona sirtlarini dönüp giderler. Onlarin çogu Allah'a iman etmezler de ancak sirk katip-dururlar.